Dizi severlere buradan selam olsun. Bugün blogumda ilk dizi tavsiyemi paylaşıyorum. Dizi konusunda en çok izlediğim tür suç, polisiye, tarih ve tabi bilim kurgu. Şimdi ye kadar izlediğim dizileri kategoriye bölsem; en fazla cinayet dizisi izlemişimdir. Bunun en büyük sebebi de eşimle ortak sevdiğimiz tek tür olması. Ama bugün bilim kurgu dizisi anlatacağım. Bir arkadaşımın tavsiyesi ile dikkatimizi çeken, hele ilk bölüm sonunda şaşkınlıkla ve büyük merakla ikinci bölümü açtığımız "Black Mirror".
Bir İngiliz dizisi olan Black Mirror ezber bozan yabancı diziler arasında ilk üçe girer dersek yeridir. Dizi her bölümünde farklı konu, farklı oyuncular ve farklı yönetmen tarafından işleniyor. 3 sezondan oluşan dizi de her sezonda farklı bölüm sayısı mevcut. En fazla bölüm sayısı altı bölüm olan 3. sezonda.
Bu kadar kaba bilgi verdikten sonra birazda detaylara inelim. Zaman olarak yakın geleceği işleyen dizi de, insanların teknolojiyi ilerde nasıl kullanacağı ,bunun özellikle duygu ve davranışlarımızı nasıl etkileyeceği üzerinde duruyor. Bu konuyu hiciv tarzında ele alıyor. İzlerken aslında geleceğin teknolojisi bize cazip, ışıltılı gelse de insanların teknoloji ile değişimlerini görünce "böyle iyiyiz" dedirtiyor.
İlk bölümde İngiltere Prensesi kaçırılıyor, kaçıran kişinin onu bırakmak için tek şartı var: Başbakanın herkesin önünde; canlı yayında bir domuzla ilişkiye girmesi.
Başka bir bölümde, sosyal medyanın gelecekte ki versiyonu ele alınmış. Kişilerin herkese açık bir profili var ve bu profilinde günlük yaşamından paylaşımlarda bulunuyor. Bu paylaşımlara herkes puan veriyor. Bu puanların ortalaması kişinin puanını belirliyor. Kişi ise bu puanı para olarak kullanıyor. Hal böyle olunca herkes şaşalı, dikkat çekici, musmutlu görünen paylaşımlar yapıyor. İnsanların gerçek yaşamlarıyla , sosyal medyada görünen yaşayışlarında ki tezata dikkat çekiliyor. Bu ve buna benzer bölümlerle bol bol düşünmemizi sağlıyor.
Benim favori bölümüm 3. sezon altıncı bölüm. Onu da anlatmayayım artık. Oda size kalsın.
Black Mirror 3. sezon fragman
13 Haziran 2017 Salı
12 Haziran 2017 Pazartesi
Bin Muhteşem Güneş Üzerine
Afganistan'ın bin bir türlü çilesini çekmiş, sabretmeyi sessiz kalmayı öğrenmiş kadınları....
Duvarların arkasında bin muhteşem güneş...
Sıradan bir hayat onlar için belki de güzel bir hayal. Yetinmeyi başarabilmiş bu kadınlardan almamızdan gereken bir çok ders. Romanın son sayfasını çevirdiğinizde dökülen gözyaşları.
Kitabı kapattığını da eminim çoğunuzun diyeceği şey "hayatım aslında gayet iyi"
Konusuna gelirsek; Meryem ve Leyla. Hayat onları aslında hiçte iyi olmayan şekilde karşılaştırır. Kitap Meryem çocukluğuyla başlar. Meryem bir haramidir.(Afganistan'da gayrimeşru şekilde doğan çocuklara verilen isim) Bu yüzden doğdu andan itibaren herkes tarafından cezalandırılması gereken biri gibi görülür. Annesi ile şehirden uzak bir kulübede yaşamaktadırlar. Bunlara rağmen o aslında küçücük dünyasında mutludur. En büyük mutluluğu da babasının onu ziyarete gelmesi, hediyeler getirmesi ve birlikte vakit geçirmeleridir. Meryem bu şekilde 13 yaşına kadar gelir. Bu yaşı ona mutluluk getirmez ve hayatının ilerleyen zamanlarında çok az yaşayacağı mutluluk duygusuna veda eder. Annesi intihar eder ve babası onu kendinden 30 yaş büyük biri ile evlendirir. Meryem böylelikle Kabil'e yerleşir. İlerleyen zamanlarda yedi defa denemesine rağmen çocuğu olmayan Meryem'in evliliği de ters gitmeye başlar. Ve eşi ona çok kötü davranır. Bunlar olurken aynı zamanda Afganistan'da siyasi dengeler sürekli değişmekte ve onları da etkilemektedir. Bir gün mahallelerine bir roketin düşmesi ile komşularının kızı Leyla'yı ağır yaralı olarak çökükten kurtarır, onu evine alır. Bu patlama ile Leyla tüm ailesini kaybeder. Henüz 15 yaşında olan Leyla yalnız kalır. Meryem onu iyileştirir fakat Leyla'nın gidecek hiç bir yeri yoktur. Bunu fırsat bilen Meryem'in eşi Raşit Leyla'ya evlenme teklifi eder. Leyla mecburen kabul eder. Böylelikle iki kadının yolları kesişir ve birçok olayda beraberinde gelir.
Khaled Hossaini'nin filmi yapılan romanı "uçurtma avcısı" gibi bu romanında filme çevrilmesini bekliyorum. O gün gelirse ilk izleyenlerden olurum.
Kitaptan altını çizdiğim kesitlere gelince:
"Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daime, mutlaka, bir kadını gösterir."
"Bütün sevgilerini, zaten sahip oldukları çocuklara verip tüketen ana-babaların, yeni çocuk yapmalarına izin verilmemeliydi."
"Oğlanların, dostluklara da güneşe davrandıkları gibi davrandığını anlamaya başlamıştı; varlığını tartışılmaz, mutlak kabul etmek, parlaklığının tadını çıkarmak, ama üzerinde kafa yormamak."
"Sırrını rüzgara fısıldarsan, ağaçlara söylediği için suçlayamazsın."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)