12 Haziran 2017 Pazartesi

Bin Muhteşem Güneş Üzerine


Afganistan'ın bin bir türlü çilesini çekmiş, sabretmeyi sessiz kalmayı öğrenmiş kadınları....
Duvarların arkasında bin muhteşem güneş...
Sıradan bir hayat onlar için belki de güzel bir hayal. Yetinmeyi başarabilmiş bu kadınlardan almamızdan gereken bir çok ders. Romanın son sayfasını çevirdiğinizde dökülen gözyaşları.
Kitabı kapattığını da eminim çoğunuzun diyeceği şey "hayatım aslında gayet iyi"
Konusuna gelirsek;  Meryem ve Leyla. Hayat onları aslında hiçte iyi olmayan şekilde karşılaştırır. Kitap Meryem çocukluğuyla başlar. Meryem bir haramidir.(Afganistan'da gayrimeşru şekilde doğan çocuklara verilen isim) Bu yüzden doğdu andan itibaren herkes tarafından cezalandırılması gereken biri gibi görülür. Annesi ile şehirden uzak bir kulübede yaşamaktadırlar. Bunlara rağmen o aslında küçücük dünyasında mutludur. En büyük mutluluğu da babasının onu ziyarete gelmesi, hediyeler getirmesi ve birlikte vakit geçirmeleridir. Meryem bu şekilde 13 yaşına kadar gelir. Bu yaşı ona mutluluk getirmez ve hayatının ilerleyen zamanlarında çok az yaşayacağı mutluluk duygusuna veda eder.  Annesi intihar eder ve babası onu kendinden 30 yaş büyük biri ile evlendirir. Meryem böylelikle Kabil'e yerleşir. İlerleyen zamanlarda yedi defa denemesine rağmen çocuğu olmayan Meryem'in evliliği de ters gitmeye başlar. Ve eşi ona çok kötü davranır. Bunlar olurken aynı zamanda Afganistan'da siyasi dengeler sürekli değişmekte ve onları da etkilemektedir. Bir gün mahallelerine bir roketin düşmesi ile komşularının kızı Leyla'yı ağır yaralı olarak çökükten kurtarır, onu evine alır. Bu patlama ile Leyla tüm ailesini kaybeder. Henüz 15 yaşında olan Leyla yalnız kalır. Meryem onu iyileştirir fakat Leyla'nın gidecek hiç bir yeri yoktur. Bunu fırsat bilen Meryem'in eşi Raşit Leyla'ya evlenme teklifi eder. Leyla mecburen kabul eder. Böylelikle iki kadının yolları kesişir ve birçok olayda beraberinde gelir.
Khaled Hossaini'nin filmi yapılan romanı "uçurtma avcısı" gibi bu romanında filme çevrilmesini bekliyorum. O gün gelirse ilk izleyenlerden olurum.
Kitaptan altını çizdiğim kesitlere gelince:
"Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daime, mutlaka, bir kadını gösterir."
"Bütün sevgilerini, zaten sahip oldukları çocuklara verip tüketen ana-babaların, yeni çocuk yapmalarına izin verilmemeliydi."
"Oğlanların, dostluklara da güneşe davrandıkları gibi davrandığını anlamaya başlamıştı; varlığını tartışılmaz, mutlak kabul etmek, parlaklığının tadını çıkarmak, ama üzerinde kafa yormamak."
"Sırrını rüzgara fısıldarsan, ağaçlara söylediği için suçlayamazsın."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder