29 Nisan 2017 Cumartesi

"Milena'ya Mektuplar" "Kafka"

Geçtiğimiz günlerde bir kitap fuarına eşimle birlikte gittik. Fuar çok büyük değildi. O yüzden her yayın evini inceleme fırsatı oldu. Fuar'da ki kitapları uzun süre inceledik. Kitapların kapakları, yazarları, arka kapak tanıtımları vs vs... Böyle uğraşı sonrası ellerimiz de poşetler dolusu kitapla fuardan ayrılırız herhalde derken; elimizde gene "Kafka" romanları ile ayrıldık fuardan.  Epeydir okumayı istediğim -ama "mektuplar" olduğu için çok çekici gelmeyip hep ertelediğim- kitaptı Milena'ya Mektuplar...
Aldıktan kısa süre sonra hemen okumaya başladım kitabı. Açıkçası ilk başlarda çok yavaş ilerledim. Bunun en büyük sebebi mektupların sadece Kafka'ya ait olması. Milena'dan gelen mektuplar eserde yok. Bu yüzden başlarda bu tarz bir esere alışma süreci oldu. Fakat daha sonrasında Kafka'nın giderek iç dünyasını keşfe başlıyorsun. İlerledikçe 'Milena'dan nasıl bir cevap geldi acaba? kısmı ile hiç ilgilenmiyorsun. Yazarın  Milena'ya duyduğu sevgi,bu sevgiyi döktüğü cümleler, cümlelerde ki üslubu, birde kitabın edebi yönü seni arasına alıp gidiyor. Başlarda kitapta altını çizerek çok yer göremezken ilerledikçe bu daha da artıyor. Sürekli şu soruyu soruyorsun: "Bir insan nasıl bu kadar sevebilir?"  Milena ne şanslıymış diyorsun. :)
Hikayenin aslını araştırdığında sonu mutlu bitmese de bu sevgi;içinde herkesin bir şeyler bulabileceği bir şey. Okuyan herkesi içinde bir şeyler bulabileceği bir yapıt.  Hatta bazı cümleleri aklınıza kazınacak veya durumunuzu tam olarak ifade edecektir. Okumadıysanız bence kısa süre de alın ve okuyun.
İşte eserden çok güzel kesitler:
"Her tarafa Milena yazdım, yazmayı bildiğim tek kelime bu ve ben büyük bir coşku ile bunu herkese göstermek istiyorum."
"... ve sen gelmiyorsun; çünkü gelmeye kendin ihtiyaç durana kadar bekliyorsun."
"Seni kaybetmekten o kadar çok korkuyorum ki Milena. Bazen düşünüyorum da gerçekten insanlar mutluluktan ilebilselerdi benim çoktan ölmüş olmam gerekirdi."
"Benim mutluluğum sende erimektir."
" Bütün zamanımı ve bütün zamanımdan bin kat fazlasını ve daha da iyisi, dünya üzerinde var olan bütün zamanları senin için kullanmak istiyorum"

21 Nisan 2017 Cuma

Emri Olur Hikayesi



Emri Olur Hikayesi
Son zamanlarda Mustafa Ceceli sayesinde büyük bir kitlenin tanıdığı ezgi: Emri olur…
Bizim şarkı olarak dinlediğimiz “emri olur” aslında altında çok farklı bir hikayeyi barındırıyor.
Bu parçanın sözleri Peygamberimizin amcası Hz. Hamza’yı Uhud Savaşında öldüren Vahşi’nin dilinden Efendimize hitaben yazılmıştır. Uhud Savaşında Cübeyr, Vahşi’ye Hz. Hamza’yı şehit ederse onu azat edeceğini vaat etmişti. Mızrağıyla Hz. Hamza’yı şehit eden  Vahşi daha sonra ki zamanlarda Müslüman olmak istedi. Peygamber Efendimize selam verdi. Pişman olup, Müslüman olmak istediğini söyledi. Vahşi’nin sözleri üzerine amcası aklına gelen Peygamberimiz gözyaşlarını tutamayıp ağlamaya başladı. Onun affedildiğini söyleyen Hz. Muhammed hüzünlü sesiyle devam etti:
-Seni gördükçe amcam aklıma geliyor, üzülüyorum.
Efendimiz onu affediyor ama görmek istemediğini söylüyor. Nihayetinde çok sevdiği amcası öldürülmüş, acısı taze, hatıraları capcanlı. Hz. Vahşi yıllarca Peygamberimizin sohbetinden mahrum kalıyor. O’nu uzaktan, gözüne görünmeden, ağlayarak dinliyor.
Bu hikayenin üzerine yazılan eserin sözleri şu şekildedir :
Geceye katran çal, 
Acıya hüzzam, 
Ah edersem tutmasın elim, 
Tutulsun dilim. 
Ey kemankeş durma vur! 
Nasılsa bu sine vurgun 
Nuru düşsün düşlerin kor olsun! 
Seni görmesin kör olsun. 
Taş bassın yerime dedi, gönlüne gönlüne
Emri olur başım gözüm
Üstüne, üstüne, üstüne
Aman aman, üstüne
Bakmasın demiş bir daha
Yüzüme yüzüme
Emri olur inansın bu
Sözüme sözüme sözüme
Aman aman, sözüme
Almasın demiş adımı diline, diline
Vay ben ölem , atın toprak
Üstüme üstüme üstüme
Aman aman, üstüme

“Emri Olur” sözü ve bestesi, İslami camianın tanınan isimlerinden Mustafa Cihat’a ait. Mustafa Cihat bu olaydan esinlenerek Vahşi’nin ağzından peygamberimize ithafen sözlerini yazmıştır.


18 Nisan 2017 Salı

Aslında En Büyük Terapi “İnancımız”

Yaşamın tabi bir sonucu olarak insanoğlunun başına türlü türlü musibetler gelir.  Birey böyle bir durumda kendisini hesaba çeker nereden geldiğini nereye gideceğini ve niye bu durumun kendi başına geldiğini sorgular. İnsanın başına gelen olaylardan dolayı sorgulayıcı düşüncelere kapılması dinin kendisi değil bir neticedir, insanın kendisini bulmasının neticesi. Neden ben, neden benim başıma geldi bu? Sorusuna cevap ararız, oraya gider buraya gider sonunda din limanına sığınırız. 
Kişinin kendisinin işlediği suçlardan pişmanlık duyması bunun sonucunda geçmişini silip yeni ve iyi bir insan olması için bağışlanma önemli bir terapi değeri taşımaktadır. Bağışlamanın öfke, kırgınlık, korku, mağdur olma psikolojisi içerisinde olmak gibi birçok olumsuz duygu için bir dönüşüm sağlayabileceği düşünülmektedir. Bu duyguların bağışlama ile giderilmesi halinde acı deneyimler geçirmiş kişi olumsuz duygu ve düşüncelerden sıyrılabilecektir
Tövbe, bağışlanmak isteyen bir kimse için önemli bir terapi kaynağı olabilir. Kişiyi tövbeye
yönelten psikolojik dinamiklere göz attığımızda pişmanlığın, kötü davranıştan vazgeçme fikrinin öne çıktığı görülmektedir. Bunun neticesinde yeni bir yaşam tarzı edinme, iyi biri olma fırsatı kazanıldığı açıktır. Tövbe bu yönüyle kişinin kendinî affetmesini de içermektedir.
                                    
İnsanoğlu için travmaların en büyüğü ve sonu ölümdür. İnsan buna Mevlana gibi yeniden diriliş ve sevgiliye kavuşmak olarak baksa en büyük travmayı bile düğün gününe çevirebilir. Başına gelen diğer sıkıntılara da sevgiliye bir adım daha yaklaşmak olarak bakar. Bu yolda çekilen cefanın kutsallığına inanır ve kutsallaşmış bir yaşam tarzının her anı anlamlıdır. Her şerde bir hayır aranır hale gelir.
 Dini olmayan insanın ölüm ile kaybettiklerine sabretmesi de güçtür. Çünkü kişi öldüğünde bütün bağlar kopmuştur. Fakat İslamiyet’te bu farklıdır. Yakınını kaybeden kişi mezarına gidip Kuran okur dua eder ve kendisini duyduğunu düşünerek onunla mesajlaşır. Onunla dertleşebilmenin sevinciyle ve eninde sonunda ona kavuşmanın ümidiyle teselli bulur, acısını bastırır. Peki dini olmayan bir insan acısını nasıl bastıracak? Kaybettiği yakınıyla bir daha nasıl konuşup nasıl görüşecek? İnsan  bu tür durumda bu sorulara cevap bulamadığında bu girdaptan çıkamaz.
İmanın insana verdiği en önemli değer “kesinlik duygusu” dur. Belirsizlik duygusu ürkütücü bir şeydir. Kesinlik duygusu ölüm korkusunu giderir, öteki âlemin mahiyeti hakkında bilgi verir. Metafizikle bağ kurmasını sağlar. Yaratıcıya metafizikle bağ kurma da insan için en güzel psikoterapidir. Ona derdini döküp ondan yardım dilemesi onun gücüyle kendisini güçlü hissettirmesini sağlar.
Gelmiş geçmiş en büyük psikoterapistlerden sayılan Jung (ö. 1961) psikoterapi ile din arasında ilginç bir ilişki kurar:
 “Dinler nedir?” Dinler ruhsal tedavi sistemleridir.
“Peki bizler, biz ruh hekimleri ne yaparız?” İnsan aklı ya da insan ruhunda baş gösteren hastalıkları tedavi etmeye çalışırız.
Dinlerinde yaptığı bizimkinden farklı değildir. Dolayısı ile Tanrı için, bir tedavi edicidir diyebiliriz.  Bir tedavi edici bir hekimdir Tanrı. Hastaları iyileştirir,  ruhsal bozuklukları düzeltmeye çalışır. İşte bu bizim psikoterapi diye nitelendirdiğimiz şeydir. Hatta din için psikoterapi sistemlerinin en gelişmişidir dersek, pratikte büyük bir gerçeği dile getirmiş oluruz.   

17 Nisan 2017 Pazartesi

"Bu Son" Diye Başlayan Yalanlarımız

Hepimizin hayatında bırakmak istediği, hoşlanmadığı bazı özellikler var. Bazı davranışlarımızı istemediğimiz halde neden tekrar tekrar yapıyoruz. Hatta yaptığımızın yanlış olduğunu bilmemiz bizi durdurmaya yetmiyor. Demek ki doğruyu bilmek davranışa dökmek için tek başına yeterli değil...

Bazılarımızın bu son sigarasıdır, bazılarımızın ise bu son lokması -hemen yarın diyete başlıyodur- , bu son mesajım diye başlarız mesaja ama son olmaz, bazense son gelişi veya gidişi...

Neden kendimizi kontrol edemiyoruz? 

Aslında davranışlarımızı kontrol etmek bizim elimizde. Tarihte de bunu yapabilen pek çok bilgine rastlıyoruz. Psikolojide bu alana dair çok yöntemler geliştirildi.  "Zihin Yönetimi" "Zihin Kontrolü" isimli bir çok eser var. Tabi bunları her okuyan aynı verimi alamayabilir. Bu tamamen kendimizle ilgili bir durum. 


Hayat bizim, onun ipleri de bizim elimizde. Büyüklerimizin dirayetli olmak dedikleri de bu zaten. Her durumda doğru olanı bildiğimiz şeyi yapmak.


Mesela, kilo vermek istiyorum,  bunu gerçekten istiyorum. Fakat sevdiğim bir yemek olduğunda veya tatlı gördüğünde, arkadaşlarla bir gece dışarı çıktığımızda neden dayanamayıp yiyoruz. Kendi hedeflerimizin önünde en büyük engel gene kendimiziz. Zayıf olmak, fit olmak istiyorsak öncelikle bunu kabul edelim aklımıza yerleştirelim ve bunu sürekli tekrarlayalım. Sonrasında önümüzde tatlı koyduklarında zayıfladığımızı, kıyafetlerin rahatlıkla üzerimize sığdığını düşünelim. Onu yediğimizde ise bunun olmayacağını düşünelim. O zaman hangimiz bunu yemek ister. Bu ve bunun gibi pek çok davranışlar için benzer şekilde davranmak sizin elinizde.

Çokta zor değil, bazı davranışlarını değiştirmek istiyorsan hiç erteleme hemen başla...

13 Nisan 2017 Perşembe

Son Günlerin En Trendi Olan 5 Yabancı Şarkı

Türkiye'de gençler arasında yabancı müzik denildiğinde ilk akla gelen İngilizce şarkılar....
Özellikle izlenme oranı 500 milyonu aşmışsa bizim hemen dikkatimizi çekiveriyor,
Son zamanlar da artık 500 milyon bile bizim için az bir rakam olmaya başladı bile. Yarım saat için otobüse binsek bile hemen takıyoruz kulaklıklarımızı. Dalıp gidiyoruz müzik okyanusuna... Burada bahsettiğim şarkılar sürekli açıp tekrar dinlemke isteyeceğiniz türden şarkılar.
1) Charlie Puth - We Don't Talk Anymore
2) Shawn Mendes - Treat You Better
3) Ed Sheeran - Shape of You
4) The Chainsmokers - Closer (Lyric) ft. Halsey
5) The Weeknd - Starboy (official) ft. Daft Punk